Cuma

zümrüdüanka


















'Haberin var mı
Güneyde yaşayan kuştan
Hiç yaşlanmayan Zümrüdüanka'dan?

Bu ölümsüz Zümrüdüanka
Yükselir Güney Denizi'nden
Ve uçar Kuzay Denizi'ne ,
Bazı kutsal ağaçlar dışında
Asla yere konmadan.
Dokunmaz en enfes
Nadide meyveden başka
Hiçbir yiyeceğe,
En berrak kaynaklardan
İçer suyunu ancak.

Bir keresinde bir Baykuş
Çoktan bozulmuş
Ölü bir sıçanı gagalarken
Görür Zümrüdüanka'nın uçtuğunu,
Yukarıya bakar,
Ve acı bir çığlık atar telaşla
Korku ve dehşet içinde
Kavrar sıkıca sıçanı.

 Başvekil , neden öfkelisin bu kadar,
Vekilliğine sarılıyor ve
Ve bana çığlık atıyorsun
Dehşet içinde? '

                 chuang tzu



Pazartesi

.....

kutsallıklarıyla başımı döndürüp bizi başka bir dünyaya taşıdıklarını sandıklarımız..
çok komik oldular şimdi gözümüzde. biz yüce bir aşka büründüğümüzü zannederken  karşı tarafın o aşkı yoksayıp saygısızlığa bürünmesini sakinlikle izledik.
ve sonra suskunluk dile geldi. bikaç soru çıktı ağızdan. bekledik... iyi şeyler duymak istedik... suçlu olduğunu kabul eden jest ve mimikler değil. !!! en önemlisi de inanmak istedik. biraz inandırabilsinler biz de kanalım istedik... gerçekten kandırılalım. o zaman herşey daha masum gözükebilirdi.
  İnanmış gibi yapmayı seçmeyen kadınlar da vardı.. bunlar kendi yollarını seçiyorlardı. ben onlara katıldım. kandırılmış gibi inanmış gibi yapamadığımdan... içimdeki sesi susturamadığımdan hep.. keşke sussaydı içim ve bende tüm kuşkularımı yoksayıp inansaydım rahat uyusaydım yatağımda..
inanmadım.. bu yazıyı yazarken hala aklıma mimikleri geliyor.  yapıyor ve bunu söylemiyorsan itiraf edemiyorsun ya. itiraf etmeyince yapmamış sayılmıyorsun. ... gizli kalınca yok olmuyor hiçbirşey.
 ben aslında ufacık incir çekirdeğini doldurmayacak bir şeyden bahsediyorum.. itiraf etmiş olsaydı gözlerini kaçırmak küsmeyi seçmeseydi ona inanıcaktım. ve bu önemsiz bi ayrıntı olarak tarihe karışacaktı.
... öyle olmadı.
sevgiyle aşkla olmadı....


     

Cumartesi

....Ah, Romeo, Romeo! Neden Romeo'sun sen?



"Ah, Romeo, Romeo! Neden Romeo'sun sen?
İnkar et babanı, adını yadsı!
Yapamazsan, yemin et sevdiğine
Vazgeçeyim olmaktan ben.
Benim düşmanım olan adındır yalnızca
Sen sensin, Montague olmasan da
Hem Montague nedir ki? Ne eli bir erkeğin,
Ne ayağı, ne kolu, ne yüzü, ne de başka bir parçası.
N'olur bir başka ad bul kendine.
Adın ne değeri var-Şu gülün adı değişse bile
Kokmaz mı aynı güzellikte?
Romeo, bırak, at bu adı? Senin parçan olmayan
Bu ada karşılık al bütün varlığımı.
Nasıl geldin buraya söyle, hem niye?
Bahçenin duvarları yüksek, zor aşılması,
Kim olduğunu düşün bir de,
Mezar olur sana bu yer, bizden görürlerse.
Bir görürlerse sana kıyarlar.
Dünyada hiç istemem senin burada gömülmeni.
Biliyorum, gecenin maskesi var yüzümde,
Olmasaydı eğer, duyduğun için demin söylediklerimi
Nasıl kızardığını görürdün yanaklarımın.
Çok isterdim ah bir güzel uyup göreneklere
Demin söylediklerimin tümünü inkar etmeyi!
Ama uğurlar olsun görgü kurallarına.
Seviyor musun beni? ''Evet,'' diyeceksin, biliyorum,
Sözüne güveneceğim ben de; ama yemin edeyim deme,
Belki de tutamazsın; Zeus alay edermiş derler
Sözünü tutamayan aşıklarla.
Romeo, beni seviyorsan söyle bana açıkça.
Kolayca elde edilmiş sanıyorsan beni eğer,
Çatayım kaşlarımı, naz yapıp ''Hayır,'' diyeyim sana,
Ta ki sen kapanasın ayaklarıma.
Yoksa dünyada yapmam öyle bir şey.
Doğrusunu istersen güzel Montague,
Çılgınca seviyorum seni; belki de bu yüzden
Hoppaca buluyorsundur benim hareketlerimi;
Ama inan sevgilim, daha bağlı olacağım sana
Daha kurnaz olup da çekingen duranlardan.
İtiraf etmeliyim ki, daha çekingen davranmalıydım,
Ama farkına varmadan ben, seni sevdiğimi
Ağzımdan işitmişsin. N'olur bağışla beni,
Hafifliğe yorma sakın,
Karanlık gecenin açığa vurduğu çaresizliğimi."
                                         william shakespeare - romeo ve juliet

Perşembe



kayıtsız şartsız kabul ediyoruz. koşulsuz seviyoruz...
ancak birer yetişkin olduğumuzda sorgulamaya başlıyoruz..
kafamızda inşa ettiğimiz kahramanlar bir şişe rakının içinde yüzüyor.. farkedemiyoruz önce... o şişesinin içinde yüzen bizim hep kahramanımız olanlar en çok bizi hayal kırıklığına uğratanlar oluyor aslında...
derinliğimizi, eksikliğimizi asla anlayamıyorlar... fark etmiyorlar...


Çarşamba

araf ve zamanın karışımında an'ın sessizliği

hangi şiire sığınmalıydı, hangi kitabın kelimelerine saklanmalıydı ?
hızlıca akıp giden zamanın bir anda durmasını izliyordu. durmuştu... haftalar geçtiğini düşünürken aslında sadece 2 gün geçtiğinin ayrımına vardığında anladı.. arkasına bakmadı... gelecekle uğraşmadı...
sadece dinlenmeye 'an' da kalmaya ihtiyacı vardı..
kendi başına ... başına buyruk kalmalıydı işte.
elle tutabileceği hiçbişiyin olmayışı bir anlamda nefes aldırdı...
aslında nasıl olduğunu bilmeden geldiği o yerde neden bir anda zamanın durduğunu düşündü..
zaman bir anda kadını çemberin dışına çıkardı..
ve herşey askıda olduğu gibi kaldı...  'an' lar da araf  gibiydi..

Salı

Yeşil Peri Gecesi

 
Söyleyin! Yolları ölümle birleşecek olan bu iki hayat başka türlü yaşanabilir miydi.? ......
 
"Siz ki hocam dedim. Siz ki yıgınla talebe yetiştirmiş, bilhassa altmışlı yıllarda okutulan bir sürü kıymetli ders kitabının yanı sıra, bir de ' Türk Gençlerine Altın Nasihatler' adında, hayata dair her konuda işkembeden attığınız, uğrunda ölünecek değerler sıralamasında namusu, vatanı ve bayrağı birinci sıraya koyduğunuz, kadınların makyaj yapmasının başta iffetsiz görünmek ve erken yaşlanmaya neden olmak gibi pek cok zararını sıraladığınız, genç Türk kızlarina daima iffetli olmayı, genç Türk erkeklerine ağırbaşlılığı ve otoriterliği öğütlediğiniz, aşkı sakınılması lazım gelen lüzumsuz bir his değişikliği, evliliği her gencin üstüne titremesi gereken mukaddes beraberlik, masturbasyonu ' zararlıdır sakın ha' diye nitelediğiniz, ana babalara evlatlarının terbiyesi için her fırsatta tırnaklarını batırarak kulak çekmeyi ve muhakkak ömür boyu unutulmayacak birkaç tokat atmayı tavsiye ettiğiniz bir akıl fikir kitabı yazmışsınız.
.........
....
.................
Karınız sizden habersiz dışarı çıkmasın diye ayakkabısının altına tebeşirle çarpı çizermişsiniz hani. Bu yöntemi bir hikayede mi okumuşsunuz, ne yapmışsıniz . Övünürmüşsünüz bununla. Akşam eve gelir gelmez karınızın ayakkabılarını kontrol edermişsiniz. Tebeşir silinmişse kadıncağızı dövermişsiniz. En çok ağzina vururmuşsunuz, karınızın ağzına takıkmışsınız. Yüzüne vurutsam görünür, dövdügüm anlaşılır diye düşünmezmişsiniz bile. Karınızı zaten dışarı çıkarmazmışsınız.
Bir gün Osman cok hastalanmış. Annesi bir türlü size ulaşamamış. Üniversitede senato toplantısındaymışsınız. Bundan daha önemli bir işiniz olamazmış. Kadıncağız ne yaptıysa Osman'ın ateşini düşürememiş. İlaç alması gerekmiş. Eczaneye evde giydiği terliklerle gitmiş. Sokaklarda dize kadar kar varmış. Döndüğünde ayakları sırılsıklammış. Düştüğü durumdan o kadar utanıyormuş ki, sizin gelmenize yarım saat kalıncaya kadar, bağıra bağıra ağlamış. Yine de size isyan etmeyi aklından bile geçirmemiş.
Sonra Osman ilkokula başlamış.
Bir gün okuldan tebeşir getirmiş annesine 'Al sen çiz ' demiş. ......

...."


" Bize güzel geceyi getiren yeşil perilerimiz dans ediyordu çevremizde, sanrılarımızın o tatlı perileri. Yemyeşil perilerimizle fısıldaşıyorduk. Diyorduk ki; Ey yeşil periler, ey ruhumuzun sonsuz gecelerin eceleri. Söyleyin! Yolları ölümle birleşecek olan bu iki hayat başka türlü yaşanabilir miydi.?

Carpe Diem! Diyordu yeşil periler, elbette her şey sonsuzca başka türlü olabilirdi. Ama çok geç artık, anı yaşayın. Zaman çünkü yalnız ileriye akar."
yesil peri gecesi
ayfer tunç

Çarşamba

"şiir, her soylenenin gercek olduğu bir ülkedir. Şair dün, yaşam gözyaşları kadar boş, dedi, bugünse yaşam kahkaha kadar keyifli diyor ve her ikisinde de haklı. Bugün herşey sona eriyor ve sessizlikte yitip gidiyor, yarın, hicbir şey sona ermiyor ve sonsuza dek yankılanıyor diyecek; ikisi de doğru. Şairin hiçbir şeyi kanıtlamaya ihtiyaci yoktur; tek kanıt duygunun yoğunluğunda bulunur.
Lirizmin dehası, deneyimsizliğin dehasıdır. Şair dünyaya dair pek az şey bilir, ama ondan fışkıran sözcükler, kristal kadar kesin olan güzel eklemlenmeler oluşturur, şair olgun bir adam değildir, ama sözleri, karşısında kendisinin de eli kolu baglı kaldığı bir kehanet havası taşır..." Milan Kundera - Yaşam Başka Yerde

Salı

uzakligin -e hali

herseyi serbest birakti icinde. ona dair ne varsa nötr hale geldi. suskundu sadece. sakindi. cabalamayi birakmisti. iste hersey boylesine netti.
bundan sonrasini goremiyordu duygulara dair. hersey o adama bagliydi. bu yolu belirlemeyi acik yureklilikle karsisindakine birakti... o herseyi gorebilene kadar devam edebilirdi.
goremezse..
ayni sessizlik ve sakinlikte de gidicekti...