Perşembe


*Simsiyah bi piyano... Bembeyaz bi kadın.. Ne çalmakta.. Ben olsam.. Keith Jarrett edalarıyla... I Can`t Believe That You`re In Love Wıth Me çalardım... Ama sorun şu ki.. Ben piyano çalmasını bilmem !sen de bana aşık değilsin... Ne olucak peki?Ben piyano çalmasını öğreneceğim... Sen de bana aşık olacaksın....*

Çarşamba

bak yitiyor masumiyetler...
hepsi kirleniyor tek tek sözcüklerde...
plastikleşiyor aşk ...
mekanik sözcükler...
derinliği olmayan düşünceler.
duygular hiçe sayılmış..
tüketilip bir kenara atılmış..
masumiyet...
artık yok ...
huzura erdiren sesindeki yitik sıcaklık...
masumiyet... artık yok..
masallarımı anlatan, artık anlatmayı bitirdi..
beni gerçeklerin ortasında boğuyor.



Pazartesi

ve dünya susar...
bundan sonraki vakitlerde bir giz gibi karanlığa gömülür aşk....
ve dünya susar...

Perşembe

dayanma sınırını çoktan aştığımı farkettiğim gün...
sabır etmeye etmeye çalışma çabam ...
elimde bir kağıt parçası...
umutsuzca ...
hayatla ilgili tüm beklentilerin işte tam da bugün bitmiş oluşu..
insanlardan iyi niyet beklemeyişimin sebebi de bu..
suskunluğumla gömülmek kitapların ve bazen de klavyedeki tuşların ardına..
kimse anlamıyor biliyorum
anlamalarını da hiç beklemedim zaten...
anlamak için çaba sarfetmediklerini farkettiğim gün de bugün..
cümlelerim boş ve sıradan...
tıpkı aynada karşılaştığım suret gibi..

Cumartesi

bana kendimi unutturdun... başka biri sandım kendimi... iyi biri...






hiçbir kelimeye dikkat etmiyor biliyorum...
bambaşka bir dünyada savruluyor...
yeni bol ışıklı dünyadan sıradan bir kadına seslenmek....
zor olmalı ...
artık bir kadının ışığına ihtiyacı olmadan yaşıyor alabildiğince...
yaşasın....
spot ışıklarıyla karşılaştırılınca, sıradan kadının aydınlığı bir mum alevi kadar.. sade ve duru...
biliyor kadın yeterli değil... kendine bile....
O, parlak ışıkların altında seyir etsin yabancı bir dünyayı
ben sustum artık...


Perşembe

süpriz

kadın tüm heyecanıyla süsledi bedenini güzel giysileriyle ve takılarıyla, biraz da makyajla...
uzun zamandır ilk kez böylesine içi içine sığmıyordu... ve yola çıktı... yapacağı süprizin etkisini düşünerek yol aldı gözleri parlıyordu... ve daha bir sürü şey...
hikayenin sonu ne mi oldu...
aynen şöyle oldu:,
kadın aptalca heyecanı ve süpriz yapma girişimi ile ortada kaldı... öylece yüzlerce gelip geçen insanın içinde elinde bir telefonda bakakaldı...
süpriz yapmak istemasine rağmen daha önceden haber vermediği için hayıflandı...
dahası da var hiç bir şeyin eski masumiyetinde olmadığına karar kıldı...
evine döndü tek başına... mükemmel süpriz oyunu hüsranla sonuçlandı...
kadın şaşırmak istedi muhtemelen....
ama bünyesi öyle bağışıklık kazanmıştı ki tüm bunlara...
ne acı ki şaşıramıyordu...
evine döndü tek başına... anlamsız bir güne anlam katmaya çalışmak, giriştiği en büyük aptallık olarak kalıcaktı....

Pazartesi




gözlerin kapalı tüm masumiyetin üzerine serpilmiş uyuyor olmalı...
ilk uyanışında yanında olmayı diledim..
suretinde biraz soluklanmak...
gözlerini ilk açışında bakamasam bile gözlerine;
ilk sözcüklerini duymak yeni yaşına dair...
yeni umutlarına, yeni burukluklarına dair.
ne büyük huzur...
sadece sesini duymak bile...
iyi ki var ....
tüm kalbimle onu sonsuza kadar sevmek istiyorum...
iyi ki var

artık gün gün özlüyorum... daha çok hissediyorum özlemin acısını... ve bekliyorum mutlu günü.. beni tam anlamıyla yüreğiyle kuşatan sevgiliyi.. uzakta da olsa.... iyiki var..

Pazar

Tutarken elimde bozuk paraları sıkı sıkı
fiyatına baktım ve
düzensiz rakamları gördüm
bir gazete kağıdına kömürle yazılı,
bu ara hafiften ıslık çaldığımı bile fark ettim,
ve bir anda baktım acı gerçek apaçık önümdeydi:
Bu kentte sen yoksun ki!

bertolt brecht
hayata dair, maskelere dair bir çok sözü olanlar , sahteliklere isyan edip aynı pisliğin içinde yüzdüklerinin farkında olmayanlar...
aşka dair tek bir cümle kurmaktan korkanlar...
artık bende sizden korkuyorum...

başımı döndüren, beni hep gökyüzünde tutmasını istediğim kutsallık...
......ve sadece sessizlik.....





seni sevdiğimi göreceksin, seni sevmediğim zaman;
çünkü iki yüzüyle çıkar karşına hayat.
bir sözcük sessizliğin kanadı olur bakarsın;
ateş de pay alır kendine soğuktan.

seni sevmeye başlamak için seviyorum seni
sana olan sevgimi sonsuzlaştıracak
bir yolculuğa yeniden başlamak için
bu yüzden şimdilik sevmiyorum seni


sanki ellerindeymiş gibi mutluluğun
ve hüzün dolu belirsiz bir yarının anahtarları
hem seviyorum, hem de sevmiyorum seni

sevgimin iki canı var seni sevmeye
bu yüzden sevmezken seviyorum seni
ve bu yüzden severken seviyorum seni....

pablo neruda

Çarşamba

BOY - =)



11 yaşındaki bir çocuğun hikayesi olan bu filmde büyükannesinin 1 haftalığına evden ayrılması üzerine çiftlikte kardeşleriyle yaşamını ele alır. hep bir kahraman olarak gördüğü babasının eve gelmesiyle hız kazanan öyküde, çocukların hayal dünyasını bütünüyle görebilmek çok keyifli... kocaman hayallerinin yanında hayal kırıklıklarının da yaşandığı bu film, her karesi ile keyifli ve gülümseten bir film...
kutsallığıyla başımı döndürene... bu sadece o'na...

unutunca ölücek tüm acılar... aynı zamanda da tüm yaşanmış mutlu anlar...
acıları da hatırlayıp beraberinde sürüklemek mi yoksa unutuverip hepsini... yeni bi sayfadan başlamak mı...
gelecek sayfada kaderin yine peşinden gelecek olması en çok acıtan belki.

ne kadar başlamaya çalışsan da yeni sayfalarla. kabul et ! dünya hep seni kusuyor...

"Bütün bildiğim, onsuz yaşayabildiğim halde, hala onu yeniden görmek, birlikteyken hiç söylemediğim şeyleri söylemek istediğim: Seni kendimden bile daha çok seviyorum. Eğer bunu söyleyebilirsem o zaman kendimle barış içinde yaşamayı sürdürebilirim, çünkü bu aşk beni rehin aldı"

paulo coelho/ zahir

Salı

boyun eğmek.... çıkar sağlamak.. mutlu olmak.. sonra buna bahaneler bulmak...
belki de hayatla ilgili çıkarımlardan en doğrusu budur.
boyun eğmelisin... istediğini almalısın... bigün bu durumun sona ereceğini düşünerek..
bu bitince başka mercilerde başkalarına boyun eğersin..
çarkını döndürür... çorbanı kaynatırsın..
üstelik ahlakla ilgili okursun... millete erdemleri zırvalarsın...
ama çarkını döndürürsün..
irdeleyen olursa bahaneler türetirsin...
bahaneler her zaman hazırdır hayatımızda...
hızır gibi yetişirler her acınası durumumuza...
bazen o çark dönsün... ve sen hiç rahatsız olma diye birilerini kırarsın...
yavaştan yavaştan savunma mekanizmasıdır.
artık onlar eleştiremezler..
bunun bi yararı olmaz.
zaten sen hep kendine göre haklıydın..
komik bi şekilde...
hemde çok komik bi şekilde hep haklıydın...
ve bu tür haklıların cebinde hep bir sürü bahanesi vardı..


Cuma


"özgür olmadığım için mi mutsuzum,yoksa mutsuzluğumu duymak mı beni özgür kılıyor"

"Yalan söylemek aptalcadır. Pokerde olduğu gibi doğruyu söylemek daha iyidir. Diğerleri blöf yaptığını zanneder ve kazanırsın.”

a bout de souffle

Perşembe


şimdi bu kalp çarpıntılarını nasıl geçirmeli.
kimseye söylemeden.. kimse bilmeden...
nasıl durdurmalı herşeyi bilmiyorum..
galiba çekilerek onun yolundan.
üzmemek için daha fazla.
bu sefer olucak, bu sefer başka naraları yine tutmadı.
yine ben üzdüm, üzüyorum...
sıkılmış bıkmış bi haldeydi daha 3 gün olmuşken.. yeniden doğmuş gibi hissederken dün..
bugün üzüyorum
ne yapmalı durdurmalı bu durumu ...
galiba çekilerek onun yolundan..
başka bi yol yaratarak tek başıma.
ona yeni yollar açmak istemiyorum bu kez.
ikimizin tek bi yolu istiyorum..
evet galiba bu kez gerçekten çok şey istiyorum..
yoruyorum hep yoruyorum..
kutsallığına hep inandım şeylerin peşinden koşmak niyetimdi.
şimdi neden kapı kapanıcak diye korkuyorum.
içinde olmam gereken bir oyunu dışarıdan izlemek istemiyorum.
galiba çok şey istiyorum...
yoruyorum... hep yoruyorum



hep tek hep yek

sıradan birşeyler yazmak.. maksat sadece yazmak.. ve en kolayı da buraya galiba.
'tek başınasın' demişti bana. hep tek başına olucaksın. inanmamıştım pek. ancak şimdi anlıyorumki gerçekten tek başımayım. yalnız. ne olursa olsun yalnız.
saçma sapan tesliklere bazen isyanlarla bazen zırlamalarla, bazen inat ederek karşı gelicek kadar yalnız.
hep böyle mi devam edicek diye sordum biraz önce kendime..
evet hep böyle devam edicek.
insanlara beni yalnız bırakmamalarını öğütleyemem elbette.
ancak şu durumda en sevdiğimin yardımı dokunsaydı..
hadi yardımı dokunmadı.. ruhuma dokunsaydı fena mı olurdu..
fena olmazdı.. ama hiç bişiy de olmadı.
ne yardımı dokundu, ne de ruhuma dokundu.
çünkü o öğretmişti ben hep tek başımaydım.
20 sayfalık ordan burdan alıntı zırvalarıyla dolu ödevimi okumasını istemiştim sadece:)
şimdi yazınca bil komik geldi.
ancak ben tek başımaydım. neden o okusunki.. neden önemsesin..
insan tek başınaysa diğerlerinin onu önemsemesinin de gereği kalmıyomuş sanırım.
bunu da öğrendim.
şimdi hala çabalıyorum.. zırlamalardan, isyanlardan sonra tekrar çalışmaya dönmeyi seçtim.
çünkü gerçekten yalnızdım.
ve bunu yalnızca kendim başarabilirdim.
bildiğim tek şey bundan sonra hiç kimseden yardım istemeyeceğim.
elini uzatıp çıkarmalarını bekliyorsun ya bazen..
seni daha aşağı itiyolar ki , çıkmayı kendimiz öğrenebilelim.
bazen iyi bi yöntem olabilir.
ancak 40 yılın başında istenen yardımlarda biraz gereksiz gibi geldi bana..
tüm bu yazdığım zırvalara tekrar göz atmıcam.
bu kafa bulanıklığında yalnızlığımı ve bu trajikomik durumumu nereye anlatsam bilemedim.
yalnızım yalnızsın yalnızız die sayıklayarak bitiriyorum bu yazıyı.
şimdi ne yapmalı...
hangi birine kızabilirim bu yaşadıklarımın..
hangi birinin cezasını çekebilirim.
hiç birşey ummuyorum..
hiç birşey istemiyorum
olmasın artık iyiler .. kötüler..
tam gün ışığını görmüş hazırlanırken yine kapattı kapıyı dünya suratıma..
bu onun hep yaptığı şeydi.
bundan çok mutluluk duyduğu..
sonra uzaktan bakıp güldüğü..
bunca savunmasız zamanın içinde eminim yine gülüyordur dünya .. her ne varsa gülüyodur işte.
istediğim vakit olan tek bişey var mı?
herşeye geç kalması hayatın...
ben değil... hep dünya geç kalıyo.. beni öylece bırakıyo..
bu onun hep yaptığı şeydi. yine yaptı..
bunca savunmasız zamanın içinde eminim yine gülüyodur dünya... her ne varsa..

Cuma

aynı kentte



Dedin, "Bir başka ülkeye, bir başka denize gideceğim.
Bundan daha iyi bir başka kent bulunur elbet.
Yazgıdır yakama yapışır neye kalkışsam;
ve yüreğim gömülü bir ceset sanki.
Aklım daha nice kalacak bu ülkede.
Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam
hayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşıma,
yıllarımı kıydığım boşa harcadığım."
Yeni ülkeler bulamayacaksın, başka denizler
bulamayacaksın.
Bu kent peşini bırakmayacak. Aynı sokaklarda
dolaşacaksın. Aynı mahallede yaşayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Bu kenttir gidip gideceğin yer. Bir başkasını umma --
Bir gemi yok, bir yol yok sana.
Değil mi ki hayatını kıydın burada.
bu küçük köşede, ona kıydın demektir bütün dünyada.


Konstantin Kavafis

Çarşamba

ADONAİ

Nefretli dokunuşlarla süzüldüm kayalıklardan
Nasıl ılıktı, davetkardı sular !
Tarihi kazınmış buluşmalara gittim / geldim !

Her kaçışta seni büyütüyorum.
Ve sen hep öylesin !
Olduğun gibi.
Seveceğim yerde duruyorsun her zaman.
Çaresiz... Şeffaf...
Titrek ve kocaman !
Kara değirmenlerde öğüttüm seni.
Başka rüzgarlara döndü güller, kanatlarımdan.
Haberin yok !

Taşların arasından
sen aktın yine uzak silolara.
Seni büyütüyorum gönül tarlalarımda.
Huzurla salınıyorsun sarı gezegeninde.
Hep açık bir derin deniz midyesi.

Rengarenk...
Korkusuz...
Tuzaksız...

Uçuk mavi bir yosun
Seviyorsun !

Sana sığınıyorum senden kaçarken !
Yıkanıyor zehirli oklarım kutsal sularınla...

Kurbanları bırakıp sunaklarda,
sana tapınıyorum tekrar.


Sen, derin mavilerde bir yosun, seviyorsun !
Buzlu mevsimlere kanatlanmak
Kırışık miskinliklerden.
Bana doğru uzaklaşırken...
Dağılıyorum güzelliğine.

Tüyleri yolunmuş alıcıların.
Karanlık lunaparklarda unutulmuş,
eğlencesiz bir çocuk !
gece olacak !
Işıklı kuytularda masallara uçacağız tekrar.

Biliyorsun.

Sen, derin mavi...
Her dem mayhoş bir yosun...
Hıçkırarak gülüyorsun !..

ilhan irem

Pazartesi

öfke...
nasıl da ele geçiriyor ruhu...
karşıdakinin canını birazcık olsun yakabilmek için neler feda ediyor insanoğlu..
öncelikle kendini feda ediyor...
sonra tüm hisssettiklerini koyuyor ortaya.. bir daha hissetmemek üzere...
başka birilerini almaya çalışarak eziyet etmek niyeti...
sonra izlemek keyifle..
bu neydi...
nasıl bir öfkeydi...
bildiğim tek şey... bu asla affedilemezdi..
bu kadar acımasız olamazdı kimse...
her kimse...
artık hiçkimse..

Çarşamba



BIRAK DELİLİĞİMLE BAŞBAŞA KALAYIM..

dostum, göründüğüm gibi değilim.
gördüğün sadece giydiğim bir elbisedir.
senin sorgularından beni,benim kayıtsızlığımdan seni koruyan,özenle örülmüş bir elbise...
benim içimdeki 'ben'dostum,
sessizlik içinde oturur,
sonsuzluğa dek kalacak orada,
doyulmaz, erişilmez.
ne söylediklerime inanmanı,ne de yaptıklarıma güvenmeni isterim;
çünkü sözlerim senin aklından geçenlerin
dile getirilmesinden,
yaptıklarımsa umutlarının eylemleştirilmesinden
başka bir şey değildir.
'rüzgar doğuya esiyor' dediğin zaman
'evet, doğuya esiyor' derim;
çünkü düşüncelerimin rüzgarda değil,
deniz üzerinden dolaştığını bilesin istemem.
bırak denizimle baş başa kalayım.
senin için gündüz olduğu zaman dostum,
benim için gecedir.
böyle olsa da beni yeşil tepelere değerek oynayan öyle vaktini,
vadiden süzülen mor gölgeleri anlatırım;
çünkü sen karanlığımın türkülerini duyabilir,
nede yıldızlara çarpan kanatlarımı görebilirsin.
görmemenden, duymamandan hoşnutum ben.
bırak gecemle baş başa kalayım..
sen cennetine yükselirken ben cehennemime inerim.
o zaman bile bu ulaşılmaz uçurumun ötesinden seslenirsin'arkadaşım, yoldaşım'.
bende sana seslenirim,'yoldaşım, arkadaşım'.
çünkü cehennemimi görmeni istemem.
alevler görüşünü yakacak,
duman burnuna dolacaktır.
senin gelmeni istemeyecek kadar çok severim cehennemimi..(seni..)
bırak, cehennemimle baş başa kalayım..
sen gerçeği, güzeli, doğruluğu seversin;
bende sen hoşnut olasın diye bunları sevmenin yerinde
ve iyi olduğunu söylerim;
ama içimden senin sevgine gülerim.
genede gülüşümü görsün istemem.
bırak kahkahalarımla başbaşa kalayım..
dostum, sen iyi, ihtiyatlı, akıllısın;
hayır sen eksiksizsin...
bende seninle ölçülü ve düşünerek konuşurum.
oysa ben deliyim ama gizliyorum deliliğimi.
bırak deliliğimle baş başa kalayım..
dostum sen benım dostum değilsin,
ama ben bunu sana nasıl anlatacağım ?
benim yolum senin yolun değil,
genede birlikte yürüyoruz el ele...

Halil Cibran

Pazar














ey insanoğlu!
iki ruh çelişir senin bağrında..
düşünme hangisi değerlidir diye
her ikisi de gereklidir sana
kavgalı ol kendinle daima!
hep ikisiyle birlikte!
tut iyiyi, tut kötüyü.
her ikisi de kaynaşsın sende!

B.Brecht

Cumartesi

gri kentin kasveti


umutsuz deği.. sadece özledi. öyle hissetti ki yüreğinde. sonunda gözleri dayanamadı bu acıya, acınmışlığa, tükenmiştliğe... Tüketti gözyaşlarını.. ve imkanlar da tükenmişti. bitmişti tüm çözümler. Özlüyordu.. sadece özlüyordu.
şimdi dışarıya dikmiş gözlerini, izliyor bu kentin kasvetini, griliğini, eski mutsuz binalarını...
eski beton kirli binalar... estetiğini yitirmiş, hatta hiç kazanamamış olan bu çirkin binalar, sokaklar... soğuk şehir insanları... özlemekte haklı..
(22.01.2010)

Salı

yarım kalan...

Bir masal daha kayıp gitti avuçlarımdan…

Evvel zamanın içinde olamadan…

Mutlu sona erişememiş bi masalın son kalıntıları…

Acıtıcı yanları..

Kötülük ayyuka çıkmışken kim bitirebilir bi masalı..

Bitiyor bazen..

Bir varmış diye başlayan her şey masal olmuyordu belkide..

İnanmamak gerekirdi masalsı ögelere…

Evvel zamanın içine ya hiç giremiyorsun yada tıkılı kalıyordun içinde…

Pazar

"yanıyorum ateşi körükle... boğuluyorum beni denizin en derinine sürükle..."(rembetiko)

bu sessizlik bedenimi sarhoş etmeye yetiyor.
bi çıkıverse sözcükler..
bi bağırsam.. . çığlıklar atsam...
bıraksam tüm kelimelerimi..
savursam gökyüzüne...
hayır olmaz... rahatlayamam yine de..
sonunu düşünürüm yine.. sonumu..
canımı kendim yakarım.. henüz kimse yakmadan...

sonsuza dek sessiz kalmak...
dilsiz olmak...
yutkundukça acıtmak kalbi...
sonrasında...
kendine dönüş yine... kendine kahır...
hepsi bu kadar işte..
sadece bu...

artık yoksun bu sessizlikte...
olmıcaksın.. ve olmamalısın...
ruhumu rahat bırak..
sessizliğim ve sonrasın çıkan ufak tefek anlamsız kelimelerim senin olmaktan çıksın...
artık git ruhumdan....




Perşembe

bitti ... gitti... ve yıkıntılar..

Hangisiydi ki doğru olan…

Kadının hisleriydi sadece..

Hissediyodu… ve bi kadın hissediyosa… gerisi çok boştu artık..

Bitti gitti.. ve koca yıkıntılar..

Yine kadın koydu noktayı.. cümleyi kuran adamdı…

Bitti gitti … ve koca yıkıntılar…

Canı yanarak , ve karanlığa döndürerek yüzünü…

Git dedi…

Bitti dedi..

Adam da bitirmek için gelmişti zaten..

Hamleleri ustacaydı..

Kadına kalan kısmı ağlamaktı…

Adamsa iyiyi oynadı belki..

belki bitmesini istemedi..

Ama kadın yine de bunu hissedemedi..

Ağlasa da geri dönmedi..

Sarıldı… çok sevdi yüzünü..

Ama geri dönmedi…

Artık karar verilmişti..

Bitmeliydi… tüketilmeden daha fazla..

Adam da bunu istemişti..

Bundandı son öpüşündeki soğukluğu belkide..

Birileri duyguları tüketiyordu..

Ama kimse bitirme görevini üstlenmiyordu..

Kaybetmekten değil suçu üstlenmekten korkuyorlardı besbelli..

Adam da korkmuştu..

Kadın…

Yine her şeyde olduğu gibi bunda da üstlenmişti .. ne varsa ondandı..

Ne olduysa onun yüzündendi.

Suçu üstlenmenin ağırlığı değildi acıtan inciten..

Sadece kaybedişineydi… iç çekişleri

Salı

iç ses

















zaman geçirmiyordu yaraları.. suçu üstlenip susan mıydı asıl suçlu... yoksa suçsuzum diye bağıran mı? susmalar kabullenmekti.. peki kim anlayabilirdi asıl olanı...

Cuma

duygu hiçliği...

"özre benzer mırıltılar... unutulmuş bir kumsalın soluğu. deniz kokusu. Hıçkırıklar ve anlaşılmaz sözler. bahar gelmiş. Varoluş. Başka bir şey değil. kaybettiğim aşkı aramak değil. İhaneti bölüşmek ve mühürlemek.

Ödeşmek ve uzaklaşmak, Unutmak değil."

Çarşamba

Ölü Bir Ruh Yetmiyordu Aşkı yoketmeye....



Bugün daha ölüydü kadın için zaman...
daha fazla ölüydü herşey...
savaştan zaferle çıkmak için,
tüm uzuvlarını feda etmişti aşka...
oysa neyi adarsan ada...
yenik düşünce bitiyor işte..
ölüyor ruhlar....

Ruhu ölmüştü kadının...
kendi elleriyle teslim etmişti ruhunu ölüme...
öldürdüğü ruhu, en ufak bir kapı sesinde , ve telefon çalışında tekrar can bulmaya yelteniyordu...

Olmuyordu...

Ölü bir ruhla uyunmuyordu...
Ölü bir ruhla silinmiyordu hiçbirşey...
ve ölü bir ruh yetmiyordu aşkı yoketmeye...

içten içe mucize bekliyodu kadın...
Varsın beklesin...
köreltsin önce herşeyi...
varsın beklesin..
acı çeksin ölü ruhuyla...

Salı

ölü sirenler...


Gerçekte duymadigim sesler bitti
Ögleye dogru bir gökgürültüsü yalniz
Karistirdi ortaligi bir süre
Gök akitti bir parça yagmurunu
Ve deniz kuslari umutsuz
Ariyorken kokularini gölgelerinde
Siyirdi bir iki bulutu günes de
Yigilip kaldi yorgun
Denizin gözbebekleri üstünde.
Bir uyum muydu durgunluk, firtinayi
Gökgürültüsünü de barindiran içinde
Duyuyorum o tanidik sesi yeniden
Tiz bir çingiragi andiran
Benzeyen zil sesine de
Daha önce unutmusum gibi denizde
Yankilanip durdu ara vermeden.

Hangi dili ögreniyordum? Mutluluk
Iki tek agustosu çarpistiran
Sizdiran kanini bu yaz gününe
Yasayan bir mutluluk? Ve iste
kaç yerinden kesilmis ki ellerim
Bekletip durdu da acisini bunca yil
Simdi bir gülümseme gibi sindi yüzüme.

Görmüsüm daha önce de bir Lidya kralinin boynunda
Bilmekti yazgisini ölümünü, gene de
Yillarca beklemisti kendini
Yesimden sapi olan bir kiliçla
Bense ne içimi yakan rüzgari
Ne denizdeki yangini, ne gökgürültüsünü
Duymus gibi oldugum sesleri de degil
Yasamin gövdesini ariyordum yalnizca
Bir çürük disle alnimdaki
Iki üç kirisigi yedegine takmis da.

Özledim ilkelligimi dalgalarinda
Buldum savasi bitmez derinliklerini
karistirdikça bir karginin ucuyla
Gördüm, bekliyordu kendini de o da
Germis de al kiskacini Lidya kirali gibi
O turuncu ruh, degisken
Izledim onda ilk olusumu sanki
Hafifçe kesilmis gibi oldu dudagim bir yerinden.

Isledim payima düsen her görüntüyü
Kamasti gözlerim kiyiya varinca
Rüzgarin itisiyle kumlarda
Durmadan yer degistiren
Sayisiz siren iskeleti
Çin çin ötüyordu sessizlik kaburgalarinda
Dedim, besbelli basibos birakmislar da korkuyu
Tarihin onlara bagisladigi
Bu garip raslantidan
Dogma bir rahatlikla parildiyorlar simdi
Kemikleri som altindan.

Sigindim çatisina bu yok olmus sehrin.
Sehir ki herkesin bir sehir düsündügü gibiydi
Tanrim! tunç bir kapi kilidi
Bronz bir sokak
Kumlar içindeydi. Ve bu çakil tasi
Kimbilir kimin külrengi kalbi
Tanrim!
Neden herkes baska tarafa bakiyor
Neden herkes baska biriydi.

Yikintilardan geçtim, eski mezarlardan
Simdi artik bir animsamada yeri olmayan
Ari kümeleri taslarin arasinda
Ve yukarida kuslar yanmis kagit parçalari gibi
Uçusuyordu da
Agir agir yaniyordu da sehir
Yanmayan kadinlar gördüm
Nasil görünürse dünya gözyasinin altindan
Tam öyle, dönüp duruyorlardi bu cehennem oyununda
Ve büyümeyen adamlar gördüm, hiç sasirmadim.
Konusuyorlardi sirayla, ilgisiz
Agaçlara asilmislardi bir yandan da
Bir kapi kirisine asilmislardi ve ufka
Ölüm müydü konustuklari? Ölümdü anlasilan
Silince bir aynayi çikiveren karsilarina
Bir ölümdü ki, iste bir muska asili dururdu duvarda
Bir büyü gösterilirdi
Bir kuyu sezdirilirdi
Hiç yoktan bir zincir bosalirdi avluda.

Aksam geri verince bana gözlerimi
Sehir de kayboldu, denizin durgunlugu da
Bir anka kusu yeniden kariyorken küllerini
Bir kaya oyugu kendini alistiriyorken bosluga
Dedim, deniz de bendim, düsleyen de denizi
Ve sabah olur olmaz üstünde derinligimin
Bir gülümseme gibi bulacagim kendimi.


edip cansever

Pazar

özne- nesne iletişimsizliğinde akıp giden zaman...


Zaten hükmü çoktan vermişti kadın..
Aşk yenilmişti..
Yenildiği yerde ölücekti.. hep söylemişti..
Ama o da biliyordu ki.. . .. artık çok daha uzaktı sadece..
Mucizeler beklemiyordu ikisi de..
Yormak ve yorulmak da....
Kadın yenik düşürünce aşkını..
Adam da katıldı buna.. o da kapattı kapıları.. hepsi bitmişti işte..
“bak ne kolaymış “ dedi kadın.. “bitiyo işte uzunca süren bu koca aşk"
Herkese gülüp geçti.. bitti sancıları sandı yanındakiler..
Oysa birileri biliyordu ki.. huzuru yitmişti.. ve her uykuya yeltendiğinde daha da ölüyordu ruhu…
Aşk yenildi.. kadının ruhu öldü..
Artık güven içinde bi yaşama adadı kendini..
Ama hep demişti ya. Olmadı… olmayacaktı.. .
  
Yenilmiş aşkın ardakalan yarım yamalak 2 ögesi...




Çarşamba

uyduruk renksiz oyunlar...

bazen baz şeyleri bütün acısıyla hissedebilmek..
tümcelere asla sığdırmaya çalışmıyor insan. sadece susuyor.. ve susucak..
zaman aydınlatır her şeyi... tüm aydınlanmamış hisleri..
aptal ve kafamdan uydurduğum saçma salak bi oyundu dürüstlük..